BELEDİYE BAŞKANI TEVFİK ATASOY’UN AKTARIMIYLA ATABEY İLÇESİ….
COĞRAFYA:
Güller ve Gönüller Diyarı Atabey İlçemiz, kuzeyde Senirkent ve Uluborlu, batıdan Gönen, güneyden Isparta Merkez İlçe, doğudan Eğirdir İlçeleri ile çevrilidir. Yüzölçümü 202 kilometre-karedir.
İlçenin kuzeyini ve batısını Barla dağı engebelendirir. Kuzeydoğu güneybatı doğrultulu, Barla Dağı’nın güneyinde 1000-1500 metre yüksekliğinde platolar yer alır. Bu platolar yer yer zengin çayır otlarıyla kaplıdır.
Güneyde Bozanönü Ovasının bir bölümü İlçe toprakları içinde kalmaktadır. Isparta ovasının kuzeye doğru uzantısı olan bu ova deniz yüzeyinden 950 metre yükseklikte olup, Isparta ovasından Arap tepe, Bozanönü, Erenler ve Çeşme tepeleri ile ayrılır. Ovanın dağlara doğru yükselen kesimlerinde yer yer meşe korulukları bulun-maktadır.
İlçe iklimi İtibariyle Akdeniz ve kara iklimi arasında bir özellik arz etmektedir. Metrekareye yıllık ortalama yağış miktarı 330 kilogramdır.
ATABEY'İN TARİHÇESİ
Atabey İlçesinde Prof. Dr. Rüçhan ARIK başkanlığında, “Göller Bölgesi Arkeolojik -Kültürel- Turistlik Araştırma ve Değerlendirme Projesi” adı altında Arkeolojik araştırmalar yapılmış, bunların ilk bölümü 1993 Yılı sonunda tamamlanmıştır. Bu araştırmalarla Atabey İlçesinin tarihindeki önemi bir kere daha vurgulanmış ve kalıntıların bir bölümü gün ışığına çıkarılırken Ertokuş Medresesi de restore edilmiş ve çevre düzenlemesi yapılmıştır.
İlçenin Harmanören köyü sınırları içinde Göndürle Hüyük’te daha önce yapılan yüzey araştırmaları ve Prof. Dr. Mehmet ÖZSAİT tarafından 1993 yılında yürütülen kazı çalışmaları sonucunda, buranın son Kalkolitik Çağ’ dan M.Ö.I. bin yılı sonlarına kadar kesintisiz sayılabilecek yerleşmelere sahne olduğu anlaşılmıştır. Höyükte yer alan küp mezarların, Ortak Tunç Çağı başlarına kadar kullanıldığı belirtilmiştir.
Antik çağda Ağrai veya Agpia olarak adlandırılan Atabey yöresi M.Ö.334’ te Büyük İskender’in egemenliği altına girmiştir. Büyük İskender’in komutanlarından 1. Seleukos Nikator’un oğlu 1. Antiochos Soter tarafından kurulan Seleukeia kenti, İlçenin güney batısında yer alan Bayat köyü sınırları içerisindedir. Bölgenin M.Ö. 164’ te Roma egemenliğine girmesinden sonra İmparator Claudius döneminde Claudioseleuceia adını alan şehir daha sonra “demirden“ anlamına gelen “Sidera” ön adını alarak Seleukeia Sidera şeklinde adlandırılmıştır. Seleukeia’ nın Bizans döneminde Agrai (Atabey) ile aynı piskoposluğa bağlandığı kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Malazgirt Zaferi ile Anadolu egemenliğinin Selçuklulara geçmesinden sonra, Atabey’i 1224’de Alâaddin Keykûbat’ın Sûbaşısı Antalya Valisi bulunan Mubârizüddin Ertokuş aldı. Selçuklular döneminde bilinçli bir şekilde kervansaray ağıyla donatılan Konya – Antalya güzergahındaki yerleşimlerden birisi olan Agros’a (Atabey) önem verildiği, Ertokuş tarafından burada 1224 yılında inşa ettirilen Medreseden anlaşılmaktadır. 13. Yüzyıl başlarında tamamen Türkleşen bölgede, önemli bir yerleşim merkezi olarak beliren Atabey’deki Medrese, Osmanlı Devleti eğitim sistemi içinde de fonksiyonunu devam ettirmiştir.
Atabey’in 1478-1501,1522 ve 1568 yıllarında gerçekleştirilen tarihlerinin yer aldığı defterlerde, Eğirdir’e ait bir nahiye olarak belirtildiği görülmektedir. Ancak, Kâtip Çelebi’nin “Cihannûma”sında, Agras ismi ile Kaza olarak kaydedilmektedir.
16.Yüzyıl başlarında Medrese, Onaç, Kafirköy ve Zimmiyan olmak üzere 4 mahalleden oluşan merkez, aynı Yüzyıl sonlarında büyük bir gelişme göstererek (kasaba), Cami, Emineddin, Çeşme, Yunus, Halife, Pazar,Onaç, Sinan, Çakıcı, Akhoca, Sehrap, Duman ve Zimmiyan olmak üzere 13 mahallelik büyüklüğe ulaşmıştır. Mahalle sayısı daha sonraki dönemlerde 22’ye kadar çıkmıştır. Atabey’in bu dönemlerde bir bilim merkezi olarak anıldığı, ekonomik aktivitesi ile de dikkati çektiği görülmüştür.
O zamanki adı ile Agros,16.yüzyılda Hamit Sancağındaki 16 pazar yerinden birisi idi. Nahiyenin Pambuklu (Penbeli) köyünde yetiştirilen pamuğun işlenmesi sonunda dokunan ve Osmanlı ülkesinde “Donluk” diye tabir edilen boğası kumaşı oldukça iyi bir pazar buluyordu. 1869 Konya Vilayet Salnamesinde, Agros nahiyesinde 14 mahallenin yer aldığı belirtilmektedir.
Cumhuriyet döneminde, 1926 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile Atabey ismi ile anılmaya başlanan belde, 1953 yılında Bucak, 1 Nisan 1960 tarihinde de İlçe statüsüne getirilmiştir.
GÜLLER VE GÖNÜLLER DİYARI ATABEY
"Fikir odur ki insanı bir yola ulaştırır. Yol odur ki, yolcusu padişah olur. "
(Mevlana/Mesnevi, II/3237)
Selçuklu Anadolu’sundan gök kubbemize aksettirilmiş bir tarihi nakış, bir miras köprüsü Atabey...
Mevlana'nın iklim atmosferinde maneviyatın çerağı konumuna yükselmiş Ertokuş Medresesi ile, dönemin üslubunu ve anlayışını en sade en mütevazı şekliyle yansıtan ibadethaneleriyle bir ulu ziyaretgah Atabey...
Daha ilçeye girmeden misafirlerini yol boyunca hürmetle karşılarcasına başını öne eğmiş uçsuz bucaksız arpa- buğday tarlalarıyla, rengini mahcup kızlarının yanaklarından almış al kirazıyla, gülün en güzelini barındıran gülistanlarıyla, aşkın ıstırabının nakış nakış işlendiği el halılarıyla, bir kültür mozaiği Atabey...
Agrae/ Agros... Tarih sahnesine ilk çıkışında aldığı isim... Bazılarının izlerine pek rastlanmamakla birlikte İyonlar, Lidyalılar, Romalılar, Bizans ve son olarak da Anadolu Selçuklularının hâkimiyetine girmiş olan Atabey, ismini yine şanına yakışır bir ulviyetten ve şahsiyetten almıştır: Mübarizeddin Ertokuş Gazi...
Selçuklu sultanları tarafından vilayet veya bölgelerde devlet işlerini yönetmek için tam yetki verilen vezir ya da beylerin isimlerinin karşılığı olan Atabey, Atabey'i fetheden Anadolu Selçukluları kumandanlarından Mübarizeddin Ertokuş Gazi'nin idari unvanıyla anılmaktadır.
Nitekim M.Kemal ATATÜRK'ün 3 Mart 1930'da Kuleönü tren istasyonundan geçerken Atabey'i işaret ederek yanında bulunanlara "Atabey, Selçukluların kumandanlarına verdiği unvandır" demesi de ismin şekillenişini göstermektedir.
Atabey'in sokaklarında şöyle bir gezintiye çıkarsanız ilk dikkatinizi çeken ulu ceviz ağaçlarının size tahtında oturan sultan misali yelpaze yapması olacaktır. Kendinizi dingin, sessiz bir zaman diliminin, sonsuz bir huzurun içinde bulacaksınız. Tek katlı ve mütevazı bir bahçeyle çevrili hane kültürünün, soğuk beton yığınlarından uzak, insana doğal bir kartpostala giriyormuş izlenimi veren şirinliğine teslim olursunuz. Özellikle sonbaharda sararan yaprakların rüzgarla resitalini hayranlıkla izlersiniz.
Hemen her caddenin, sokağın ya da ara yolun kenarından haddini bilerek aceleci bir şekilde akan su ve onun nağmeli sesi, etrafta kimse yoksa "şuradan eğileyim de bir avuç içivereyim" dedirtecek kadar iştah kabartıcıdır. Bu suyun memba'ı Kısık Vadisi için de cennetin izdüşümü demek mübalağa olmaz sanırım.
“Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su
Kim bu denlü dutuşan odlare kılmaz çare su”
diyen Fuzuli'ye belki su fayda etmemiştir ama Atabey'in suyunun soğukluğunun, yanan bütün nefeslere çare olacağı aşikardır.
Geçimini toprağın cömertliğiyle sağlayan Atabey, kirazın en güzelini en kırmızısını yetiştirmede eski bir üstattır. Raf ömrü oldukça uzun olan bu kiraz, mevsimi gelince karnavala dönen bir imece geleneğini ve kültürel zenginliği beraberinde getirir. Artık mevsim hasat mevsimidir... İlçenin her yanında vücudu dolaşan damardaki kan gibi bir cereyan başlar. Makine ve traktör sesleri, alnı emeğin sıcağından yanmış işçilerin ve mahcup köy kızlarının türkülerine karışır. Artık herkes bu festivalin birer figüranıdır.
“Ağaç üstünde kilitli sandık” bilmecesindeki gibi öyle kilitli falan değildir Atabey'in cevizi... “Gönlün sığdığı yere köy sığar” düsturuyla içinde kuruyemişin tüm çeşnilerini barındıran Atabey'in ceviz ağaçları, dışarıdan gelenlerin misafir olduğunu anlamışçasına, bırakıverir önünüze dalından... Herhangi bir sokakta tepenize ağaçtan bir ceviz düşerse şaşırmayın ve helal mi günah mı demeden yiyin... Çünkü ananızın ak sütü gibi helaldir...
Canınız doğayı dinlemek, sessizliğin çığlığını duymak ya da huzurun dingin yeşilliğine mi dalmak istedi? İlk uğrağınız Çayırlı Mescid olmalı... Burası efsunlu bir bahçedir... Daha birkaç adım atınca çayırlı mescidin yeşile kesmiş korosunun kulağınıza bir şeyler fısıldadığını duyacaksınız... Baharın müjdeleyicisi nevruzun da burada karşılanması tesadüf değildir.






