Son haftalarda ülkemizin bazı bölgelerinde, özellikle de Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı şehirlerde, görmek ve hatırlamak istemediğimiz olaylar yaşandı. Belediyeler, okul binaları, müzeler ve kütüphaneler yakıldı ve yıkıldı. Ancak bu yakmalar ve yıkmalar, yollara ve yoldaki araçlara zarar vermeler hiç yakışmadı o bölgenin güzel insanlarına.
Bölgede yıllardır hasıraltı edilerek unutturulmaya çalışılan “kürt kimliği” savunucuları ile bunu istemeyen itidal sahibi devlet yanlısı gruplar ve kişiler KOBANE’yi bahane ederek çatışmaya girdiler. İşin bu noktasında “yiyin birbirinizi” demek ne insanlığa yakışır ne de inanç değerlerimize. Zira hem dinimiz, hem de kalbimiz böyle bir tefrikayı kabul etmiyor. Zira hayatını kaybeden 30 kadar insanımızın hepsi ile aynı dindeniz ve aynı devletin sorumluluğu altında yaşamaktayız.
Bu yaşananları ISPARTA gibi bir normal, sakin, birbiriyle barışık yaşayan, terörü bilmeyen ve bu kargaşayı hiç yaşamayan/yaşamamış bir şehirde anlayabilmek elbette çok zor. Zira ateş düştüğü yeri yakar. ISPARTA’da da ateş yok, yanmıyoruz da. Ama hem dini hem de insani hassasiyetlerimiz öyle demiyor. Vatandaşlarımızın derdi ile hemhal olmak hepimizin sevdası olmalı. Bu yüzden, ISPARTA için hizmete talip olanlar nasıl her ISPARTA’lının, yani oy veren ve oy vermeyen herkesin hizmetini görmek durumundaysa, devlet de tam bu noktada bu büyük sorumluluğun ağırlığı altında durmakta. Bir kısım vatandaşımızın isteği ve beklentisi de, devletin o bölge insanını zor kullanarak sindirmesi ve otoritesini göstermesi. Ama böyle bir tavır hukuk devletlerinde alışılmış bir tavır değil. Sevindiğimiz nok ise, başımızdaki siyasi idare ve iradenin, sorunlar ortaya çıktığında “şapkamı alır, giderim” anlayışı içinde olmaması. Bilakis siyasi irade ve hükümet, basiret, dirayet ve vaziyete hakimiyet noktasında durmakta.
Nijerya’da Boko Haram’ı, Afganistan’da Taliban’ı, Arabistan’da El-Kaide’yi, Suriye’de IŞID’ı kuran ve yöneten güçler hep aynı güçler. IŞID örgütü palazlanıp da, kuruluş amacının dışına çıkıp, etrafa saldırmaya başlayınca, onu kuran bu aynı güçler palazlanmış ve artık tehlike arzeden IŞID’ın bertaraf edilmesi noktasında Türkiye’ye rol biçiyorlar. Haydi git IŞID’le savaş diyerek, taşeron olarak ülkemizi kullanmaya kalkıyorlar. Ülkemiz artık başta İngiltere olmak üzere anglo-sakson güçlerin taşeronu olmaktan çoktan çıkmıştır. Bunu Tayyip bey ve Davutoğlu bey iktidara geldikleri günden beri bastıra bastıra tüm dünyaya ilan ediyorlar. Artık Türkiye kemikli bir dış politika ile kimsenin toprağında gözü olmadığını, ama bir fedakarlık istenirken de bu ülkenin 30 yıldır terörden, iç savaştan ne çektiğini o malum güçlerden bilmelerini beklemektedir. Bu ülke Osmanlı dönemi iç ve dış politika prensiplerini Avrupalı müttefiklerimizden anlamalarını beklemektedir. Osmanlı sonrası yaralı hiç dinmeyen Ortadoğu’nun sorunlarını çözerken, çözüm sonrası pastanın paylaşımı sırasında da payına düşeni adil olarak bekleme ve isteme konumundadır. Ne ka ekmek, o ka köfte deyimini Avrupalı dost müttefiklerimiz ve ABD er-geç anlamalıdırlar. Artık Türkiye kimsenin kuklası ve taşeronu olmayacaktır. Zira Türkiye eski Türkiye değildir.
Bu duygu ve düşünceleri ülkenin ISPARTA gibi bir şehrinden yazmak ve okumak aslında gayet kolay. Bir güneydoğu ve doğu ilinde olsak ve yaşasak daha vahim ve acılı ifadeler kullanmak gerekebilirdi. Zira ateş o bölgeye düşmüş ve o bölgeyi de yakmaktadır. Ama bizlere yani ISPARTA’da yaşayanların da yüreklerine ateşler düşmüştür. Bu günlere yakışacak olan, ilin siyasileri, STK’ları, gönüllü kültür teşekkülleri ile hep beraber birlik ve beraberlik içinde olmaktır. Dualarımıza da bir paragraf daha açarak, devlet ve millet adına hayırlar ve güzellikler dilemektir. Sahi hayatını kaybeden vatandaşlarımız için mevlitler okuyup, dualar edip, helva karsak güzel olmaz mı? Hiç olmazsa dua eder, Allahtan birlik ve dirlik dileriz. Haydi siyasiler, haydi Sayın Valimiz, haydi sayın yüksek mimar belediye başkanımız, zaman birlik zamanıdır. Hep beraber olalım bir kez daha. Benden söylemesi…
İsmail TANIŞMAN-Eski Belediye Meclis Üyesi
Bölgede yıllardır hasıraltı edilerek unutturulmaya çalışılan “kürt kimliği” savunucuları ile bunu istemeyen itidal sahibi devlet yanlısı gruplar ve kişiler KOBANE’yi bahane ederek çatışmaya girdiler. İşin bu noktasında “yiyin birbirinizi” demek ne insanlığa yakışır ne de inanç değerlerimize. Zira hem dinimiz, hem de kalbimiz böyle bir tefrikayı kabul etmiyor. Zira hayatını kaybeden 30 kadar insanımızın hepsi ile aynı dindeniz ve aynı devletin sorumluluğu altında yaşamaktayız.
Bu yaşananları ISPARTA gibi bir normal, sakin, birbiriyle barışık yaşayan, terörü bilmeyen ve bu kargaşayı hiç yaşamayan/yaşamamış bir şehirde anlayabilmek elbette çok zor. Zira ateş düştüğü yeri yakar. ISPARTA’da da ateş yok, yanmıyoruz da. Ama hem dini hem de insani hassasiyetlerimiz öyle demiyor. Vatandaşlarımızın derdi ile hemhal olmak hepimizin sevdası olmalı. Bu yüzden, ISPARTA için hizmete talip olanlar nasıl her ISPARTA’lının, yani oy veren ve oy vermeyen herkesin hizmetini görmek durumundaysa, devlet de tam bu noktada bu büyük sorumluluğun ağırlığı altında durmakta. Bir kısım vatandaşımızın isteği ve beklentisi de, devletin o bölge insanını zor kullanarak sindirmesi ve otoritesini göstermesi. Ama böyle bir tavır hukuk devletlerinde alışılmış bir tavır değil. Sevindiğimiz nok ise, başımızdaki siyasi idare ve iradenin, sorunlar ortaya çıktığında “şapkamı alır, giderim” anlayışı içinde olmaması. Bilakis siyasi irade ve hükümet, basiret, dirayet ve vaziyete hakimiyet noktasında durmakta.
Nijerya’da Boko Haram’ı, Afganistan’da Taliban’ı, Arabistan’da El-Kaide’yi, Suriye’de IŞID’ı kuran ve yöneten güçler hep aynı güçler. IŞID örgütü palazlanıp da, kuruluş amacının dışına çıkıp, etrafa saldırmaya başlayınca, onu kuran bu aynı güçler palazlanmış ve artık tehlike arzeden IŞID’ın bertaraf edilmesi noktasında Türkiye’ye rol biçiyorlar. Haydi git IŞID’le savaş diyerek, taşeron olarak ülkemizi kullanmaya kalkıyorlar. Ülkemiz artık başta İngiltere olmak üzere anglo-sakson güçlerin taşeronu olmaktan çoktan çıkmıştır. Bunu Tayyip bey ve Davutoğlu bey iktidara geldikleri günden beri bastıra bastıra tüm dünyaya ilan ediyorlar. Artık Türkiye kemikli bir dış politika ile kimsenin toprağında gözü olmadığını, ama bir fedakarlık istenirken de bu ülkenin 30 yıldır terörden, iç savaştan ne çektiğini o malum güçlerden bilmelerini beklemektedir. Bu ülke Osmanlı dönemi iç ve dış politika prensiplerini Avrupalı müttefiklerimizden anlamalarını beklemektedir. Osmanlı sonrası yaralı hiç dinmeyen Ortadoğu’nun sorunlarını çözerken, çözüm sonrası pastanın paylaşımı sırasında da payına düşeni adil olarak bekleme ve isteme konumundadır. Ne ka ekmek, o ka köfte deyimini Avrupalı dost müttefiklerimiz ve ABD er-geç anlamalıdırlar. Artık Türkiye kimsenin kuklası ve taşeronu olmayacaktır. Zira Türkiye eski Türkiye değildir.
Bu duygu ve düşünceleri ülkenin ISPARTA gibi bir şehrinden yazmak ve okumak aslında gayet kolay. Bir güneydoğu ve doğu ilinde olsak ve yaşasak daha vahim ve acılı ifadeler kullanmak gerekebilirdi. Zira ateş o bölgeye düşmüş ve o bölgeyi de yakmaktadır. Ama bizlere yani ISPARTA’da yaşayanların da yüreklerine ateşler düşmüştür. Bu günlere yakışacak olan, ilin siyasileri, STK’ları, gönüllü kültür teşekkülleri ile hep beraber birlik ve beraberlik içinde olmaktır. Dualarımıza da bir paragraf daha açarak, devlet ve millet adına hayırlar ve güzellikler dilemektir. Sahi hayatını kaybeden vatandaşlarımız için mevlitler okuyup, dualar edip, helva karsak güzel olmaz mı? Hiç olmazsa dua eder, Allahtan birlik ve dirlik dileriz. Haydi siyasiler, haydi Sayın Valimiz, haydi sayın yüksek mimar belediye başkanımız, zaman birlik zamanıdır. Hep beraber olalım bir kez daha. Benden söylemesi…
İsmail TANIŞMAN-Eski Belediye Meclis Üyesi