Gelenek Gelecektir
“Isparta’nın Somut Olmayan Kültürel Mirası Tespit Projesi”nin bilimsel çıktılarının, kitap, belgesel ve kısa filmlerinin halk ve akademik dünya ile paylaşılmasını sağlayan Isparta’nın Somut Olmayan Kültürel Mirası Çalıştayı üniversitemiz Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Performans Salonunda ikinci gün oturumlarıyla devam etti.
Üniversitemiz Mimarlık Fakültesi’nden Dr. Öğretim Üyesi Ulvi Erhan Erol, ‘Anadolu kültürel peyzajının bir sonucu olarak ‘çocuk oyunları’ üzerine bir araştırma: Eğirdir- Akpınar örneği’ başlıklı çalışmasının sonuçlarını paylaştı. Artık dünyada eğitimin doğa ile entegre şekilde yapılmaya başlandığına atıf yapan Dr. Öğretim Üyesi Erol, “Özellikle çocuk oyunları size çok önemli bilgiler verir. Çocuk oyunlarının içerisinde zekâ, strateji, analitik düşünce, adalet, hakkaniyet, vicdan, sabır, ekip ruhu vardır. Et met, dalya, muşilli, âşık, gıncırdak ve daha niceleri yok olup gitme tehlikesi altında. Oysa bu oyunlarda çocuklar ekip kurar, gözlem ve hesap yapar, sorumluluk alır. Şimdi çocuklar başlarını bilgisayardan, cep telefonlarından kaldıramıyor. Biz kadim kültürümüzü arayacaksak, ekranlardan, binalardan, sınıflardan dışarı çıkacağız. Sokağa, doğaya, insana bakacağız” dedi.
SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdullah Bakır da ‘Borlu (Uluborlu) Gezeği ve Bağ Kültürü’ başlıklı araştırmasını paylaştı. Jeopolitik ve askeri açıdan çok stratejik bir nokta olan Uluborlu’nun pek çok medeniyete ev sahipliği yaptığını anlatan Bakır, “1180’de Selçuklular tarafından fethedilen bu coğrafya yoğun bir şekilde Türkmen göçü almıştır. Bunun sonucu olarak da Türkmen kültürü hâkimdir. ‘Borlu Gezeği’ni bir anlamda meslek grubu toplantıları ve Âhilik geleneklerinin bir parçası olarak tanımlayabiliriz. Bu coğrafyada ‘bağ kültürü’ de çok yaygındır. Bahardan itibaren yerleşik halk ‘bağ evleri’ denilen yapılarda yaşamaya başlardı. Bağ evlerinde çok derin sarnıçlar bulunurdu. Biz 173 sarnıç tespit ettik. Günümüze de 7 tane sarnıç gelebilmiştir. Buralar bir anlamda buzdolabı görevi ifa ediyordu. Et ve yağlar burada kurutuluyodu” şeklinde konuştu.
Erken Çocukluk Eğitimi Öğretmeni Duygu Ümitli Tulga da yakın bir süre önce Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan ‘Coğrafi İşaret’ alınan ‘Banak’ başta olmak üzere Uluborlu’ya has yöresel lezzetleri anlatan bir sunum gerçekleştirdi. Tarihte hayvancılık bölgesi olarak bilinen hâlihazırda ise kiraz üretiminin baskın olduğu Uluborlu’da kırmızı et ve meyvenin mutfakta mutlak hâkimiyeti bulunduğunu kaydeden Tulga şöyle dedi: “Banak, misafirin önüne çıkan, düğünlerde asıl unsur olan bir yemektir. Her özelliği Uluborlu’ya hastır. Kuyruğusulu böreği ise sosyalleşmenin en güzel örneklerinden biridir. Yapımında kadın-erkek, çocuk-yaşlı herkes sürece dâhil olur. Ayrım yoktur. İş paylaşımı vardır. Endemik ürünleri ise ayva aşı ve zerdali aşıdır. Uluborlu dışında hiçbir coğrafyada bu tür yoktur.”
Prof. Dr. Çevik: “Bir objenin hikâyesi yoksa geleceği de yoktur”
Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Arkeolog Prof. Dr. Nevzat Çevik de ‘Soyut Kültürel Mirasın Somut Bağlamlarından Kopuş Kaderi’ başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Bilimin görevlerinden birinin de çok kıymetli kültür varlıklarını geleceğe aktarmak olduğunu ifade eden Prof. Dr. Çevik, müze ve kültürel oluşumlar-yapıların kurulmasının önemine dikkat çekti. Müzeleri “rakipsiz eğitim kurumları” olarak tanımlayan Prof. Dr. Çevik, “Biz hayal kurduğumuz kadar ileri gidebiliriz. Bilinç düzeyimiz kadar hayatı şekillendirebiliriz. Biz başkalıklarımızı korumayı başardıkça dünyanın zenginliğini artırabiliriz. Koruyabiliriz. O zaman iyi bir dünyada yaşayacağız” dedi.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kaya Üçer ise ‘Geleneksel Türk Sanatları Bağlamında Motif Okumaları’ başlıklı bilimsel sunumunu gerçekleştirdi. Motiflerin hâlâ kullanılıyor olmasında yaşanmışlık ve devamlılık faktörünün etkili olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Üçer, “Onların kuralları var. Bizim öz kültürümüzdür bunlar ve kökeni Mezopotamya’ya dayanmaktadır. Hatai, goncalar, yapraklar, saz yolu bunların en güzel örnekleridir. Penç motifi örneğin, yaşamın ta kendisidir” dedi. Osmanlı İmparatorluğu’nda sanata karşı ‘hamilik’ uygulamasının geleneksel Türk sanatlarının bugüne kadar güçlü olarak aktarılmasını sağladığı tezini ortaya atan Üçer, bitkisel motiflerin değerini analiz etti.
Tezhip Sanatçısı Doç. Dr. Münevver Uçar: “Gelenek Gelecektir”
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Tezhip Sanatçısı Münevver Uçar da ‘Kültürel Miras Farkındalığı Bağlamında Gelenek Gelecektir’ başlıklı bilimsel sunumunu gerçekleştirdi.
Minyatür, tezhip, çini, kalem, cilt, ebru eserlerine baktığı an içinin titrediğini ifade eden Uçar, “Avrupa, özellikle Tezhip Sanatı için çok mücadele veriyor. Öğrenmek için çok uğraşıyor. Yapanlar da var. Ama bizimkisi kadar etki yaratmıyor. Ama hazindir bizler bu sanatlara gereken değeri vermiyoruz. Sanki kullanırken, yaparken ‘lütfen’ hâli var, çok üzülüyorum. Ama mücadele de ediyorum. Var gücümle çalışıyorum” dedi.